On yıl sonra
Samsun’dan havza’ya gidiyorduk. Altımızda, birinci dünya harbi’nden kalan benz marka bir otomobil vardı. Şoför de Türk değildi. Yola çıktık, biraz sonra motorda bozukluk oldu ve araba durdu. Otuz altı yasında zaferler kazanan kumandan Mustafa kemal paşa’nın ne demek olgunu arkadaşları bilirler. Kızdı ve asabileşti. Şoförü azarladı ve kendisi makineyi harekete geçirmeğe uğraştı. Tabi muvaffak olamadı.
Ben, doktor refik saydam ve kazım dirik bir kösede duruyorduk. Doğrusu, içimizden neden ise karıştığına hem üzülüyor, hem sinirleniyorduk. İçimizden geçeni anlamış gibi bize baktı ve dedi ki:
- on sene sonra sizinle, kendi yaptığımız yollarda, Türk Şoförleri bizi istediğimiz yerlere götürecekler!
Biz sustuk. İçimizden geçenlerin ne olduğunu bilmem anlatmak lazım mi? Aradan tam on yıl geçti. Ben birinci umumi müfettiş idim. Diyarbakır’a gelmişti. Bir yolda giderken gene otomobil bozuldu. Kafile durdu. Beni yanına çağırdı ve Türk şoförle islemeye başlayan makineyi işaret etti:
- vaadimi yerine getirdim!
Dr. İbrahim tali öngören