MİLLİ YEMİN
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

MİLLİ YEMİN

Siteye Giris Icin Lutfen Foruma Tiklayin

 
AnasayfaPortalLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 DÜNDAR TAŞER......

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
ergenekon
Başkan
Başkan
ergenekon


Mesaj Sayısı : 90
Kayıt tarihi : 20/03/08

DÜNDAR TAŞER...... Empty
MesajKonu: DÜNDAR TAŞER......   DÜNDAR TAŞER...... Icon_minitimeC.tesi Nis. 12, 2008 5:02 pm

Büyük Türk milliyetçisi, dava adamı ve gönül eri Dündar TAŞER 1925 yılında Gaziantep'te doğdu. Köklü ve gelenekli bir aileye mensuptur. Aile ve aile çevresinde köklü ve derin bir Türk terbiyesi almış. Çocukluk ve okul yıllarını burada geçirmiştir. Ailesinin desteği ve kendi isteği ile kara harbokuluna girmiş, bu okulun tank sınıfından teğmen olarak mezun olup ordu saflarına katılmıştır. Bilahare kurmay subay imtihanını başarı ile vererek kurmay olmuştur. Ordu saflarında başarı ile hizmet vererek kurmay tank binbaşılığına kadar yükselmiştir. 1960 yılı 27 Mayısta yapılan ihtilale katılmış ve 38 kişilik milli birlik komitesinde yer almıştır. İhtilalden kısa bir zaman sonra, ihtilal içindeki ahengin bozulması ve o zaman ki CHP'nin ihtilal komitesi üzerindeki baskısının artması üzerine ihtilalin yüksek subayları yani generalleri Dündar Taşer'le birlikte 14 arkadaşını yurt dışına sürdüler. Taşer'in kısmetine İsviçre'nin Zürih şehri çıktı. Orada T.C. büyükelçiliğinde askeri ateşelik yaptı. Yurda döndükten sonra zaten erken ve mecburi emekli edildi. Sonra siyasi hayata girdi. Alparslan Türkeş ve birkaç arkadaşıyla CKMP (Cumhriyetçi Köylü Millet Partisi) ne girdi. 1969 da bu partinin adı Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirildi. Ölümü olan 13 Haziran 1972 ye kadar MHP'de millidevlet güçlü iktidar için mücadele etti. Talihsiz bir trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldı, hakka yürüdü. O'nu rahmet ve şükranla anıyoruz. Ruhu şad, mekanı cennet olsun.

Hayatı Türk milliyetçiliği yolunda mücadelelerle geçen Dündar Taşer milli meselelerde daima vecd halinde, sanki ibadet halindeymiş gibi meselelerin üzerine eğilirdi. Geniş ve derin kültürü, keskin ve çarpıcı zekası, sarsılmaz imanı ve karakteri ile Türk milliyetçiliğinin mümtaz simasıydı. Dündar Taşer Türk tarihine vakıf, geniş bir kültüre sahipti. Gençlerin yetişmelerine büyük önem verir, bundan dolayı da gençlerle sık sık bir araya gelirdi, İsrarlı ve sabırlı bir tarih okuyucusu idi. Tarihe bakışı geçmişi öğrenmeden daha öte bir mana taşır, tarihi bir laboratuvar olarak değerlendirerek olayları yorumlar, günümüz ve gelecek için dersler çıkarırdı. Derin ve şuurlu kültürü içinde sağlam bir muhakeme tarzına, akıcı ve heyecanlı bir uslüba, keskin ve ilk hamlede meselelerin özüne giriveren tahlilci bir özelliğe sahiptir. Hangi konuda konuşup yazdıysa verdiği hükümler doğru çıkmıştır. Teşhis, tesbit ve yorumları olaylarca doğrulanmıştır. Olayları ve meseleleri Türk milliyetçiliği açısından değerlendirmiş, bakışıda bu tarzda olmuştur. En karışık hadiseleri, bir bakışta teferruattan ve yanıltıcı unsurlardan sıyırıp, sebep ve netice arasında basit fakat sağlam bağlar kurar. Kutsal bir dava ve onun mücadelesinin yolcusuydu. Ülkenin meselelerine ışık tutmaya devam etmek ve ölümünden sonra da yaşamak, rahmetli Dündar Taşer'in büyüklüğünü gösteriyor. Her geçen gün biraz daha vatan sathını örten bayraklaşmada rahmetli Dündar Taşer'in payı giderek artıyor. Büyük dava adamı, halk adamı, insan sevgisiyle dolu ve bağışlayıcı bir ruh sahibi olan Dündar Taşer tam bundan 22 yıl önce aramızdan ayrılmıştı.

DÜNDAR TAŞER'DEN SEÇMELER:
Örf'le kanun ayrı menbalardan (Kaynaklardan) gelirse yani kanun başka bir cemiyetin örfünden doğmuşsa cemiyette kanun dışına çıkma yaygın hale gelir ve düzen bozulur. Çok zamanlarda örf kanunun amir hükmünü yener ve onu uygulanmaz kılar.

Milliyetçilik ile hürriyetçilik eş manalıdır. Mülkiyetle hürriyet arasında rededilmez bir bağ vardır.

Din, millet, vatan gibi mevhumlar yaşamaya devam edecektir. SAĞ'ın eskiliği gerçekliğinde ve güçlülüğündedir. Kökünün bin yıllara dayanması, dalının bin yıllar ötesine uzanacağının delilidir.

Tarih boyunca Türk devleti Rusya'nın tehdidine uğramıştır. Rusya batı ile ittifak kurabildiği zaman da, Türkiye batı ile birleştiği zaman da Rusya'ya karşı toprak bütünlüğünü muhafaza etmiştir.

Biz, bir cihan devletinin kalıntısı üzerinde, cihan hakimlerinin evlatları olarak oturuyoruz. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalı, büyük milletin imkanlarını büyük geleceği kurmak için seferber etmeliyiz.

Cesaret, hadiselerin arasından sıyrılmaktır. Himaye kabul edenin, hamisine karşı fazla dik olamıyacağı bir bedahattir.



MİLLİYETÇİ HAREKETİN TEMEL VASFI: TÜRK'E ZARAR VERMEYENE MÜSAMAHA, TÜRK'E FAYDA VE RENİ HİMAYEDİR.

Benim neslimden olanlar, imparatorluğumuzu haritadan yani kağıt üzerinde gördüler. Devletimiz, bize göre bir çoğrafya parçasından ibaretti. Çocukluk çağında, yaşadığı kasaba sınırları içerisinde kalmış bir insan tabiki dünyanın yarısını kavrayamazdı.

Biz dağılan devletimizden elde kalan topraklarıda gördük. Fakat bu devlet haritada aynı ebatlarda kağıda çizildiğinden en az imparatorluğumuz kadar yer kaplıyordu. Yaşımız ilerledikçe coğrafyayı kavrıyorduk. Cihan harbi bozgununda topraklarımızın elden gittiğini, bize sadece Anadolu'nun kaldığını anladık. Ama öğretmenimiz bize hep yabancı milletlerin bizden ayrıldığını, bizimde kendi topraklarımıza çekildiğimizi anlatıyordu. Biz bu tarih görüşü ile radyolarda hergün okunan Rumeli, Kırım, Yemen türküleri arasındaki tezadı farkedecek halde değildik. Ailelerimiz içinde Balkanlar'da, Yemen'de, Hicaz'da hatta Azerbaycan'da savaşmış olanlar vardı. Bunlar, kaybettiğimiz topraklar için ağlarlardı. Öğretmenimize göreyse: Bunlar boş yere Arab'ın, Acem'in toprağı için kan dökmüşllerdi. Ama Kabe'nin müdafaasında bulunan dedem Arap diye bir devlet ve millet tanımıyordu. O, İngiliz'e karşı devletimizin toprağını korumak için savaştığına inanıyordu. Bilgisine saygı duyduğum öğretmenimin ilkokul görmemiş dedemden daha cahil olduğunu öğrenmem için yıllar geçti. Birgün İstanbul ve Edirne'de elimizden çıksa öğretmenimiz herhalde oraların Bizans toprağı olduğunu söyleyecekti. Bize vatanın iyi bir tarifini yapan olmadı. Öyle anlaşılıyordu ki vatan: Düşmanın henüz bizden almadığı yerdi. ~ilson'un tekilf ettiği plan gerçekleşseydi vatanımız Konya olacaktı. Eğer sizin kafanızda benimki gibi bu fikirlerle doldurulduysa kendinizi küçük bir Balkan devleti olarak görüyor, dedelerinizin elde kılıç, başkalarının yurtlarını zaptetmekten başka birşey yapmadığını düşünüyorsanız, şu bir kaç soru bile daldığımız gaflet uykusundan uyanmamıza yeter;

Batılılar bize neden nefretle karışık bir saygı duyuyorlar?
Doğu Avrupa, kuzey Afrika, güneybatı Asya halkları neden bizi eski efendileri olarak görüyorlar?
Kuzey Afrikayı bizden istiklal heveslisi Berberilermi geri aldı?
Şimdiki arap devletlerinin kurulması için bir damla arap kanı varmı?
Budin'i bizden Macarlarmı aldı?
Bulgaristan bizle savaşarakmı istiklalini aldı?
Kuzey Afrika'da Türklere ait olmayan kaç eser gösterebilirsiniz?
Çin'e kadar elini-kolunu sallayarak dolaşan Macar şimdi bir köyden bir köye pasaportsuz gidebiliyormu?
Kendi haline bırakılsaydı Irak, Ürdün, Suriye vatandaşı olarak kaç kişi bulunurdu?
Türkler'le beraber huzurda gitti diyen Yemen'li, Gülbaba türbesi önünde milletinin kaderine ağlayan Macarlı, Osmanlı valisini evliya mertebesine çıkaran Bağdatlı neyin hasretini dile getiriyor.
Niçin dünyanın en ünlü hukukçuları arasında bir hukuk profesörünün değilde Ahmet Cevdet Paşa'nın ismi geçiyor? Niçin Fransa devlet başkanı "Siz Baki gibi şairler yetiştiren bir milletsiniz" diyor?
Haçlı ordularını imha eden devletin neden küçük bir Karaman beyliğine savaş açamadığını, ordulara hükmeden paşaların iki satırlık ferman karşısında boyunlarını cellada eğdiklerini, Romanya'da bir kalenin düşman eline geçmesi üzerine İstanbul'daki padişahın üzüntüden felç olup öldüğünü, deli denilen Sultanın ekmek fiatlarının artması üzerine niçin geceleri uyumadığını hiç düşündünüzmü?

"Geçmiş şeyleri kurcalamanın ne faydası var, bugün dünyanın sonuncu devletleri arasında bulunuyoruz" diyeceksiniz. Cevabımız şu olacaktır.

Eğer yukarıdaki sorulara cevap arayacak olursanız karşınızda dünyanın hiç benzeri görülmemiş bir devletini görürsünüz. Bu devleti bilmeden Türk milletini tanımaya, bugün içinde bulunduğumuz çıkmazları izah etmeye imkan yoktur.

Biz, bir cihan devletinin kalıntısı üzerinde, cihan hakimlerinin evlatları olarak oturuyoruz. Sokaktan mektebe, kahveden fabrikaya koşmalıyız. Sanayimizi kurmalı, büyük milletin imkanlarını büyük geleceği kurmak için seferber etmeliyiz.>>

Zelil ve perişanlıktan kurtulmak için

MİLLİ ŞUUR MİLLİYETÇİ HAREKETİ DOĞURMUŞTUR. Bu hareket Şeyh Edebalı gibi gönülpirleri, çandarlı Hoca paşa gibi ilim ülkücülerini beklemektedir. Bu bekleyiş demiri eritene kadar sürecektir."

Millet: Binlerce sene içinde kanın, imanın duyguların bileşmesiyle yoğrulmuş ve müşterek kıymet hükümleri halinde billurlamış, müşterek davranışlar halinde görünmekte olan, haz ve elemi beraber tadan birbirinden haberi yokken de bile birbiri gibi olan bir varlıktır.

Türklük ideali ve Türkiye jeopolitiği bizi Rusya ile hasım hale getirdiği gibi inkişafımızın tabii istikametide Amerika ile karşı karşıya gelmemize sebep olmaktadır. Türk diplomasisinin halletmesi gereken mesele budur.
Biz BOZKURTLAR demiştik. Halk komandolar dedi. İş sözde değil özdedir. ÜLKÜCÜLER İPEĞE SARILMIŞ ÇELİKTİR.

MİLLİYETÇİ HAREKETÇİLER;

1. Munis ve terbiyelidirler.
2. Nazik ve yumuşaktırlar.
Bu vasıflarını görüpte böbürlenmeye kalkanları pişman ederler.
3. c) Büyüklerine karşı mutlak saygılıdırlar. Saygıları zillet değildir. Kanaatlları sağlam, imanları bütün, fikirleri berraktır. Serttirler, ama odun gibi değil: Elmas gibi pırıl pırıl.

Batı Türklüğünün med'di Sakaryadan başladı Viyenaya, Yemene, Cezayi dayandı. Cezayiri, 1922 de takrar sakaryaya kadar çekildi. 1922 denberi MED devrindeyiz. Sakarya'dan çıktık İzmir'e, Edirne'ye, Hatay'a vardık. Kıbrısı, sahilleri ve bütün adaları örteceğiz. Kişi para uğuruna ölüme %50 şans tanımaz Zira ölünün servete ihtiyacı yoktur.

DÜNYA SULHUNÜ, DÜNYA NİMETİNİ PAYLAŞANLAR DÜŞÜNSÜN.
Biz büyük bir milletiz. Tarihte büyük olan milletlerin sayısı çok değildir. Büyük milletlerin zaferleri ve ızdıraplarıda büyük olur.

Cumhuriyet devrinde kapütülasyon yok, tekke yok, medrese yok, neşriyat yoktur. O halde gerileme neden durmamıştır. Bu soruya cevap vermek standart aydın kafası ile mümkün olmayıncada, dönüp geçmişe hakaret edilmekte, saltanat şöyledi, Cumhuriyet böyleydi diye işin içinden sıyrılmaya çabalamaktadır. Türk fetihlerini ekonomik faktörlerle izaha çalışanlar Türk olmayanlar ve Türk'ü bilmeyenlerdir.

Milliyetçileri, konfeksiyon fikirlere iltifat etmezler. Kominizm: bir kudurmuş it gericilik bir kötü bittir. İkiside zararlıdır, ikiside yok edilmelidir. Evet amma it size saldırırken bit ayıklanmaz.

Ordular herşeye karşı olabilirlerde, milleyetçiliğe olamazlar. İmamın namaza, papazın kiliseye, bankerin paraya karşı olmadığı gibi.

Aklı başında bir savaşçı; kendini tehdit eden kuvvetleri, riyazi bir mantıkla tahlil etmeli; bu kuvvetlerin en tehlikelisini tayin edip bütün kudretini onu bertaraf etmeye yöneltmelidir.

Hiçbir kanun, hiçbir nizam ve hiçbir kişi milletten üstün olamaz ve üstün görülemez. Çünki asıl olan layık ve faydalı olduğu müddetçe ve nisbette muteberdir.

MHP kominizmin metot ve gelişme zemini hakkında en erken teşhisi koymuş ve mücadele içinde, Türk milliyetçiliğini yeniden diriltmiştir. Ülkücüler Türk milliyetçisidirler. Milliyetçilerin hasletlerini devam ettirmek isterler. Zulme, haksızlığa eğilmezler, kanun ve nizamlara itaatlı, büyüklerine saygılıdırlar.

Türk milleti için bayrak DEVLETTİR. Devlet NİZAM DEMEKTİR. Adaletin kudreti, kahramanlık ve cesaretin mihrakı, sanat ve medeniyetin inkişafını hazırlayan örgü ve örtü azametin müşahhas (Somut) varlığıdır. Tanrı Türkün bu bayrağını temsil ettiği işte böyle bir devlet için yaratılmış ve vazifelendirilmiştir.

Allah Türk milletinin istikbalinin hükmünü vermemiştir. ÜLKÜCÜ GENÇLİK gösteriyor ki Allah bu milletin fena bulmasını dilememiştir. O HALDE TÜRK MİLLETİ YAŞAYACAKTIR. Türkler yiğitler topluluğudur, filozoflar topluluğu değil.

İtaat olmazsa birlik olmaz; birliğin olmadığı yerde de devletten söz edilemez. DOĞRUDA BİRLİK DOĞRUDUR. YANLIŞTA DAHİ BİRLİK DOĞRUDUR. ÇÜNKİ BİZATİHİ BİRLİK DOĞRUDUR.

LİDERİ TARİHİ ŞARTLARI HAZIRLAR, HER AKLINA ESEN LİDER OLAMAZ.

Türk için büyük varlık olmanın kaçınılmaz şartı devlet olmaktır. Devlet aynı zamanda birlik ifadesidir. Birlik mevhumundan nizam, kuvvet ve kudret manalarıda vardır.

Osmanlı devleti, tarihin benzerini tanımadığı azamette bir devletti. Osmanlı idaresi, medeniyeti, kültürü, sanatı, kıyafeti, muaşereti, mutfağı, musikisi, hatta notası bile kendine mahsus bir bütündü. Bu unsurların hepside, kendinden önceki Türk devletlerinin kurumlarına dayalı, ta Oğuz teşkilatına kadar kökleri uzanan bir maziye sahipti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
DÜNDAR TAŞER......
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
MİLLİ YEMİN :: Fikirler Bölümü ve Tartışma Alanı :: Fikir Bölümü-
Buraya geçin: